21 Kasım 2024 Perşembe
DİNGİN SABAHLARIN ÜLKESİ KORE’DEYİM
Kore de Teknoloji hayatı kolaylaştırmış. İleri teknoloji, geleneklerine bağlı bu halkın sadece refahı ve mutluluğuna hizmet ediyor.
TEKNOLOJİK REFAH
Bir ülke düşünün tamamen ormanlarla kaplı, bir ülke düşünün ileri teknoloji üreten fabrikalarla kaplı, ve bir ülke düşünün geleneklerinden kopmamış ve ne bu gelenekler teknolojinin gelişimine engel olmuş ne de teknolojik gelişim gelenekleri yok etmiş. Kore böyle bir yer dostlarım. Kore de teknoloji insan hayatını kalaylaştırmak ve insanları mutlu etmek için var.
13.000 Km UZAKLARA YOLCULUK
Uluslar arası ilişkilerde samimiyet ve yetenekleriniz her zaman sizi ön plana çıkartır. Kore Cumhuriyetin de bu yıl 03-08 Ekim tarihlerinde 8. si düzenlenecek olan Dünya Geleneksel Okçuluk Festivali (2014 WTAF) için yollara düşüyorum. Resmi davet mektubum günler öncesinden elime ulaşmış her şey hazır. Daha bir ay bile olmamış evim düşen yıldırım sonrası geçmişimle birlikte yanmış ama yeni anılar biriktirmek gerek her ne olursa olsun bu seyahate gitmelisin diyerek beni bu seyahate yüreklendiren güzel dostlarım var. En başında gitme planımı iptal etmeyi düşünsem de durup yaşadığım acı deneyimle kahrolmaktansa evet bir olay yaşadın ama hayat devam ediyor demeyi seçiyor ve Güney Kore de beni nelerin beklediğinden habersizce 2 Ekim günü Atatürk Havaalanının yolunu tutuyorum. Havalanın da Türkiye Geleneksel Okçuluk Federasyonu sporcuları ile buluşacağım. Uçağım Saat 18.15’te. Türk Hava Yolları’nın TK 88 (uçuş numarasını veriyorum nedenini yazımın sonunda açıklayacağım) uçuşuyla Güney Kore’nin başkenti Seul’ün İnchen Havaalanına direkt uçuyoruz. THY bir çok konuda ciddi manada kendini aşmış dünya markası İkramlar ilgi alaka dikkat çekici. Uzun bir yolculuğun ardından Korece Daehan Minguk (Sabah Ülkesi) olan ülke Türkiye ile aradaki 6 saate yakın bir zaman farkından dolayı biz adı gibi dingin bir Kore sabahına ülkeye iniyoruz. Uçak, Kore körfezinin hemen kıyısındaki bu havaalanına yaklaşırken yüzlerce adalar ve eşsiz doğa manzarasına hayran kalıyorsunuz. Kore yarımadasının güneyinde kalan bu Asya ülkesi ile ilgili anlatılanları yerinde görüp incelemek adına güzel bir fırsat olması temennisiyle incheon havaalanındayız. Havaalnı oldukça büyük ve modern. Geleneksel kostümleri ile Koreli güzel bayan görevliler bizleri yönlendiriyor. İnsan ister istemez kızları bu kadar güzelse doğası muhteşemdir diye düşünüyor.
ZITLIKLAR ÜLKESİ
Güney Kore halkının 1950 yılında başlayan Kore savaşına ülkemizin de asker göndermesi ile başlayan köklü bağların etkisini daha havaalanında görüyoruz. Kore Türklere vize uygulamıyor. (Yani valizi hazırlayıp ülkeye hemen gidebilme lüksünüz var.) Ülkeye girişte herkese 3 aylık vizeyi rahatlıkla veriyorlar. Görevlilerin güler yüzleri ile uçuştan yorgunluğumuzu unutarak bir sonbahar günü gelenekselliğin teknoloji ile iç içe yaşadığı bu ülkeye adımlarımızı atıyoruz. Buraya neden zıtlıklar ülkesi denildiğini Geleneksel Okçuluk Festivalinin yapılacağı Danyang bölgesine 3 saatlik bir otobüs yolculuğu yaparken anladım. Kore de görebileceğiniz her yer dağlık ve ormanlık. Alabildiğince uzanan dağların aralarında kalan en ufak bir düzlüklerde devasa fabrikalar, termik santraller pirinç tarlaları ile dibdibe. Ülke sanki baştan sona bir organize sanayi bölgesi gibi görünse de sanayi hep bölgelerde kurulmuş. Sanayi tesisleri hemen doğal ortamın yanı başında olunca ister istemez bacalarına göz atıyorsunuz. Havaya karışan doğayı kirletecek herhangi bir duman göremiyorsunuz. Sonraki günlerde geleneklerine sıkısıkıya bağlı bu ülkenin çok gelişmiş bir teknolojiyi de hayatlarının içinde erittiğine şahit oluyorsunuz. İlköğretim çocuklarının elinde bile Samsung
(Okunuşu Samseong – Samisan) marka en son teknoloji telefonları ve internetin heryerden kolay erişilebilir olduğunu görmek şaşırtıcı. (Ha burada internet cafe olayı da yok baştan söylemeliyim) herkes kendi internetini ya da şehirlerin genel free internetini bedava kullanıyor.
MİLLİ DUYGULARI GÜÇLÜ BİR HALK
Güney Kore oldukça sanayileşmiş, büyük bir ekonomiye sahip, standartları epey yüksek bir ülke. Ülkenin ekonomisi ihracata dayalı, özellikle elektronik, otomotiv, gemi inşası, makina, petrokimya ve robotik endüstrilerinde güçlü. Ülkenin en büyük sorunu 1948 yılından bu yana Kuzey Kore ile yaşadığı bölünmüşlük ve gerginlik. Türkiye için de önemi olan Kore Savaşı, Kore tarihi açısından en önemli olaylardan biri. 100 binden biraz az kilometrekarelik yüzölçümüne rağmen 50 milyon nüfusuyla kalabalık bir ülke. Ülkenin güney ve batı kıyıları çok girintili ve çıkıntılı, bir çok yarımada ve küçük adalarla çevrili. Doğu bölümü dağlık olmasına rağmen, batı bölümü geniş alanlar, ovalar ve tepelerle kaplı. Danyang bölgesine yol alırken mola verdiğimiz yerler de ve yol boyunca dağları delik deşik ettiklerini ve ülkenin her kentinde ve köyünde alt yapı sorunlarını uzun yıllar önce çözdüklerine şahit oluyorum. (Tıpkı bizdeki gibi) Dağların içinden geçen tünellerle ülkenin her yeri kara yolu ile kolay erişilebilir konumda. Özellikle belirtmeden geçemeyeceğim Havaalanından Seul’e giderken dünyanın en etkileyici köprülerinden biri olan ve Seul’ün Incheon Hava alanına yeni bir yol için imkan veren bu köprü, 21 kilometre uzunluğunda ve 230 metre boyunda kısacası denizin üzerinde git git bitmiyor ee manzarayı tarif etmeme gerek yok sanırım. Köprüden geçerken Mühendislik dehalarına hayran kalıyorsunuz. Bu hayranlığınız ülkenin içlerine doğru yol almaya başladığınızda daha da artıyor. (Karayolları asfalt olur değil mi? Burada ana yollar ve otobanlar havaalanı standardında beton evet evet yanlış duymadınız yüksek standartlı beton bu ülke de kara yolları. Ağır sanati ürünleri transferinde kullanılan yollar sağlam yapılmış Asfalt bir tek köy yolları ve bu beton yolların kenarlarından otların betonu etkilememesi için kullanılmış. Ne diyeyim tıpkı bizdeki gibi değil mi canlarım) İleri teknoloji ile hayatlarını kolaylaştırıyorlar geleneksel yöntemlerle yaşıyor ve karınlarını doyuruyorlar. Neresinden başlasa insan bilemiyor ki, yazılacak ve anlatılacak çok şey var. (bazı detayları yazmadan edemiyorum o nedenle yazılarımda parantezler içindeki notlarım çok olacak şimdiden kusuruma bakmayın. Evet yol buyunca dikkatimi çeken bir önemli detay da, bu ülke de otomobilden, jeep’e, gemiden, traktöre, Kamyondan, Dozer’e kadar sadece kendi ürettiği araç markaları kullanılıyor. Örneğin şuan Daewoo marka otobüs ile seyahat ediyoruz, yollarda Kia, Ssong Yang, Hyundai ve daha adını duymadığımız ve bildik markaların ülkemizde satışa çıkmamış model kore markalı araçlar geçiyor. Bildiğimiz dünya markalarına burada neredeyse hiç rastlayamıyorsunuz. Teknoloji üretip satan bir ülkede yerli malı araç kullanımında ki tutumları etkileyici.) Bugün Koreye birlikte giriş yapalım istedim ama yarın ve sonraki günlerde yayınlanacak yazılarımda gezip görüp yaşayıp hissettiklerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Şimdilik Danyang yolunda bugünlük vedalaşalım. Yarın eşsiz doğasıyla Danyang da Muhteşem geleneksel Okçuluk Festivali etkinliklerinde buluşalım istiyorum.
Yazılarımla Kore’ye davetlimsiniz efendim.
Güney Kore Bayrağının Anlamı
Fotoğrafımda gördüğünüz Kore bayrağı (Korece Taegeukgi) doğu felsefesindeki yin ve yang ilkesini sembolize ediyor. Ortadaki iki eşit kısma bölünmüş Tegıki çemberinin kırmızı üst kısmı yang’ın ileriye dönük, aktif evrensel gücünü, mavi alt kısmı ise yin’in uyumlu ve durağan evrensel gücünü temsil ediyor. Bu iki güç birlikte, sonsuzluk küresini nitelendiren sürekli devinim, denge ve uyum kavramlarını somutlaştırıyor.
Çemberin çevresindeki dört trigram evrendeki: 1- gökyüzü , 2- yeryüzü, 3- ateş ve 4- su elementlerini temsil ediyor. Bayrağın beyaz zemini ise Kore halkının katıksız arılığını ve barışsever kişiliğini anlatıyor. Bayrağın bütünü, Kore halkının evrenle uyum içinde yaşama ülküsünü simgeliyor.
GELENEKTEN GELECEĞE OKÇULUK
İLK GÜN ŞOKU HOTELDE
Güney Kore’nin Cennet bir köşesi Danyang’da bu yıl 8.si düzenlenen Geleneksel Okçuluk Festivali WTAF (The 8th World Traditional Archery Festival) için bulunuyoruz. Başkent Seul’den otobüslerle yola çıkmış yol boyunca bir ülkenin muazzam gelişmesinin ardındaki sırlara şahit olmuştuk. Gece geç bir saatte vardığımız Daemyang’ta hotelimiz Daemyung Reasort. Çok katlı modern ve dağların eteklerinde ve her yer alabildiğine ormanlarla kaplı. Odalarımıza yerleşmek üzere çıkıyoruz. Hotel odasına girişte ayakkabılar çıkartılıyor, zemin yerden ısıtmalı tıpkı ev gibi. Ama hotel odasına girdiğimizde odanın bomboş olduğunu görünce şoktayız. Yatak yok ve biz nerede yatacağız? Daha sonra keşfediyoruz ki, diğer oda da yer alan gardropda yer yataklarını sermemiz gerekiyormuş. Evet yerde yatacağız anlaşılan budur. Yastığımız da bir ilginç pirinç kabuklarından yapılmış tatlı sert bir yastık. Ertesi güne dümdüz olmuş omurgamızla nasıl kalktığımızı varın siz tahmin edin artık. Aynı günün akşamı hoş geldiniz açılışı hotelin en büyük salonunda herkes geleneksel kostümleri ile orada. Kore Spor Konseyi Başkanı Seo Sang Ki’nin oldukça duygusal ve kucaklayıcı konuşması önemliydi. Başkan Ki, Barış ve sevgi temalı ve sporun centilmenliğinden dem vuran konuşma da geleneksel sporların önemine dikkat çekti. Atalara saygı niteliğindeki Okçuluğun yaşatılmasının önemine vurgu yapan Ki, yarınlarımıza bırakacağımız en önemli armağandır geleneksel sporlarımız dedi. Açılış seranomisinin ardından ekipler toplu fotoğraf çektirerek yarın başlayacak olan yarışlara dinç kalkabilmek adına odalarına çekildiler.
DAMYANG STADINDA YARIŞMALAR BAŞLIYOR
Türk Kemankeşleri (Okçuları) ve 35 ülkenin okçuları yarışmalar boyunca geleneksel kostümleri ile yarışıyorlar. Ortam rengarenk. Sabahın ilk ışıkları ile geldiğimiz Damyang Şehir Stadında ilk yaylar geriliyor ve 3 boyutlu 10m, 15m ve 20 m mesafedeki Amerikan hedeflerinden başlanarak sırası ile 30m deki hareketli Macar hedefi, 40m deki Osmanlı Hedefi, 50m deki Çin hedefi, 60m deki Japon hedefi, Erkekler için 75m ve Bayanlar için ise 65m yerleştirilen Mogol hedeflerine 4 erli her biri farklı ülke okçuları kategorilerine göre sıralanarak hedef tutturmaya çalışıyorlar. 90m deki en zorlu hedeflerden olan Kore hedefinde ise Okçular hırslı ve serde ülkelerinin bayrağını göndere taşımak var. Dolayısı ile sorumluluklar da büyük. Türkiye Geleneksel Okçuluk Federasyonu bu yıl Kore de ülkemizi temsil ediyor. Federasyon Genel Sekreteri Ömer Koç’un önderliğinde Koredeyiz. Kemankeşlerimiz Konya’dan Ömer Koç, Hasan Koç, Mehmet Koç, Dilanur Küçüktepe, Yozgat’tan Nadir Oflaz, İstanbul’dan Ali Yıldırım, Samsun’dan Civan Çelik, Sivas’tan Mehmet Şahin, Ankara’dan Derya Gürcan ve Tekirdağ’dan organizasyona katılan ben deniz varız. Hava atışlara oldukça müsait yaylar geriliyor hedefe oklar fırlıyor. Türk takımı başarılı atışları ile dikkatleri çekerken, yay germe tekniğimizde diğer dünya ekiplerinde merak uyandırıyor. 35 ülkenin de geleneksel okçusunun yayı, okları ve yay çekişleri farklı farklı. Sahanın içinde her bir ülkenin standı kurulmuş, herkes ülke bayraklarını asmış kendi ülkesinin geleneksel okçuluğunu tanıtıyor. Burada kimler yok ki, Nepal’den, Amerika Birleşik Devletlerine, Meksika’dan, Peru’ya, Singapur’dan, Tanzanya’ya 5 kıtadan rengarenk Ok sporu sevdalısı stadta ter atıyor.
İlk gün sonuçları hiç fena değil, Öğle yemeğimizi stad’da yiyoruz. Tahmin edeceğiniz gibi Kore usulü yemek Pilav, ince safranla renklendirilmiş prinç eriştesi, ton balığı, soya sos ve mayonez vee olmazsa olmaz deniz yosunu plakaları. Başta damak tadımıza ters gelse de çabuk alışıyorsunuz. Danyang dağları manzarasında geleneksel Kore yemekleri de hiç fena olmadı hani. Ne diyeyim afiyet bal olsun.
MUHTEŞEM AÇILIŞ
4 Ekim akşamı açılış seranomisi var. Öğleden sonrası geç saatlere kadar yüzlerce sporcu arenada ter atarken akşam bizleri nasıl bir sürprizin beklediğinden habersizdik. Festivalin açılış seranomisi gerçekten yaşanmaya değerdi. Damyang şehrinin Belediye Başkanı ve kentin ileri gelenleri, WTAF Başkanı ve farklı ülkelerden gelmiş WTAF Hakemleri ve dünyanın heryerinden sporcu ve Korelilerin katılımı ile kent stadında gerçekleşen açılış oldukça coşkulu geçti. Kore milli marşı ve saygı duruşunun ardından katılımcı ülkeler geçit töreninde bayrakları ile geçtiler. Kore bando takımının öncülük ettiği geçit töreninden sonra sırası ile Damyang Valisi Lee Si Jong, Damyang Belediye Başkanı Ryu Han Yu, Uluslar arası Okçuluk Federasyonu Başkanı Yang Seung Jo, Kore Spor Konseyi Başkanı Seo Sang Ki Konuşmalarını yaptılar. Samimi ve sıcak bir ev sahiplikleri var. Havai fişek gösterileriyle renklenen gece de Kore’nin meşhurlarından şarkılar dinledik tüm stad ayakta Meksikalısı, Nepallisi, Dominiklisi, Avustralyalısı dans edip gecede kaynaştı. Uzun süren bu açılış seranomisinin ardından ertesi gün sporun centilmenliğinde buluşmak üzere hotelimize doğru yola çıkıyoruz.
KURBAN BAYRAMINI KOREDE KUTLADIK
Kore de bulunduğumuz günler Kurban Bayramına denk geliyordu. Bayram sabahı önce Türk ekibi birbiri ile bayramlaşırken daha sonra Singapur, Malezya, Endonezya gibi diğer Müslüman ülkelerin sporcuları ile bayramlaşıldı. Duygu dolu bu anlarda orada olmak güzel bir durum. Tüm ülkemize her bayram olduğu gibi dirlik ve düzen diledik. Ülkemizden gelen kötü haberleri Kore Televizyonlarında yayınlanan haberlerden öğreniyoruz. Güney Doğu’da yaşananlar Kore TV’lerinde öncelikli haber. Tüm yaşananlara rağmen moralimizi bozmadık.Kardeşçe yaşamayı öğrenmemizin yollarını bir gün mutlaka bulacağımıza olan inancımızı hep koruyoruz.
DÜNYA ŞAMPİYONLUĞU TÜRKİYENİN
DANYANG DAĞLARI MANZARALI FESTİVAL
Güney Kore’nin en engebeli yaklaşık %87’si dağlık olan Danyang, Vadi ve tepelerde yerleşilmiş. Yüksek dağların arasından 23 km boyunca akan Namhan nehri kıyısında buna bağlı kollarla birleşerek görselliğine kolay doyulmayacak muhteşemlikte bir manzaraları yaşama sunan bir coğrafya burası. Aslında bizler Güney Kore’ye en ziyaret edilebilir mevsim de Sonbahar’da geldik. Kış mevsiminin oldukça sert yaz aylarının ise nemli ve sıcak geçtiği bu ülke de en rahat edilecek mevsim sonbahar. Geleneksel Okçuluk Festivaline ev sahipliği yapan Danyang 37.320 kişilik nüfusu ile dağların eteklerine ve nehir kıyısına yayılmış oldukça sakin bir kasaba. Fakat eminim ki, yazları hatta Kışları burası nüfusunu ona katlıyordur. Her yer hoteller, reasort’larla dolu. Üç ulusal parkla çevrili, mağaralar ve tapınaklarla ve göllerle zenginleşen bir dinlenme yöresi de aynı zamanda. Kısacası Danyang Güney Kore’nin ekstrem spor merkezi konumunda rafting, nehir kanosu, özellikle de yamaç paraşütü oldukça revaçta, jet sky gösterileri, dünyanın sayılı akvaryumunun da bulunduğu sakin ama oldukça modern bir kasaba.
İşte sevgili dostlar Güney Kore’nin Cennet bir köşesi hatta Kore’nin kalbi denebilecek Danyang’da bu yıl 8.si düzenlenen Geleneksel Okçuluk Festivali WTAF (The 8th World Traditional Archery Festival) böylesi bir manzaraya sahip bir cennet köşe de düzenleniyor. Danyang’ın şehir stadın da gerçekleşen müsabakalar oldukça heyecanlı geçerken, adı da üzerin de geleneksel okçuluk festivali bu, içinde her milletin geçmişlerinin köklü mirasını barındırıyor. Otantik kostümler oldukça dikkat çekici. Festival alanı rengarenk sanki geçmiş zamanların yeniden gün yüzüne çıkmış hali söz konusu. Korelilerin spora ve sporcuya yaklaşımları örnek alınacak boyutta. Burada gördüklerim çok etkileyici.
GURURLUYUZ
35 Ülkenin sporcularının katılımı ile gerçekleşen Festival’de Türkiye ekibi gerek isabetli atışları gerekse de geçmişe ait kostümleri ile göz kamaştırıyor. 5 günlük yoğun ok atma yarışları sonuna gelirken Türkiye takımından Hasan Koç arkadaşımız düzenlenen müsabakalarda oldukça güçlü ve iddialı rakipleri arasından sıyrılarak dünya şampiyonluğunu kazanmış hepimizi ülkemizden 13 bin km uzaklarda gururlandırmıştır. Kendisini ve Türk takımını kutluyorum. Ödül Töreni Daemyung Reasort hotelimizin balo salonunda gerçekleşiyor. Herkes sonuçların açıklanmasını bekliyor. Muhteşem yemek çeşitleriyle zenginleşen gece de Türkiye’nin Dünya Şampiyonluğu açıklandığında ki duygularımı kelimelerle ifade etmem mümkün değil. Hele de Hasan Koç kardeşimin isminin açıklanması ile sahne de ödülü ve madalyası takdim edildikten sonra göğsünden çıkardığı şanlı Türk Bayrağımızı öperek alnına götürmesi ve havaya kaldırdığı an işte tam bana göre o andı. Türk takımını bu başarılarından dolayı kutluyorum. İlk kez katıldığım böylesi bir uluslar arası müsabaka da Dünya şampiyonluğumuza şahitlik etmek benim için büyük şanstı. Geleneksel ata sporumuz olan Okçuluğun yurt dışında dünya şampiyonluğu kategorisine taşınarak temsil edilmesinden gururluyuz. Ülkemiz geleneksel ata sporlarına gerekli özeni gösteriyor mu bilemem ama bu spor dalında bu kadar özverilerle mücadele eden ve ülkemizi başarı ile yurt dışında temsil eden milli sporcularımızın ve bu sporumuzun daha fazla devlet desteğine ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Türkiye Geleneksel Okçuluk Federasyonunu kendi adıma da kutlamam gerek. Federasyon Genel sekreteri Ömer Koç WTAF hakemi olarak Kore’de oldukça saygı görüyor. Bu ata sporumuzun hak ettiği ilgiyi görmesi adına da özverili bir çabası var. Bu yıl bizleri Federasyon Genel Sekreteri Ömer Koç’un önderliğinde Kore de başarıyla temsil eden sporcu Kemankeşlerimiz Konya’dan Ömer Koç, Hasan Koç, Mehmet Koç, Dilanur Küçüktepe kardeşimin de buradaki müsabakalarda aldığı 2. liği var onu da yeri gelmişken bu başarısından dolayı kutluyorum. Yozgat’tan Nadir Oflaz, İstanbul’dan Ali Yıldırım, Samsun’dan Civan Çelik, Sivas’tan Mehmet Şahin, Ankara’dan Derya Gürcan centilmence mücadele ettiler kutluyorum.
FESTİVALDE BİR İLK; MENZİL ATIŞI
Danyang’da bu yıl 8.si düzenlenen Geleneksel Okçuluk Festivali WTAF (The 8th World Traditional Archery Festival) da bir ilk var. Geleneksel okçuluk müsabakalarında bir etap daha ilk kez ekleniyor. Geleneksel Türk Okçuluğunun bir başarısı aslında bu. Osmanlı’nın alameti farikası olan bu atış stili gerçekte özel yapılmış yaylar ve çok hafif oklarla mümkün olan en uzak mesafeye ulaşmayı hedeflemektedir. Osmanlı’da Menzil atışı, Yay ve Ok’un 17. yy ortalarında savaş meydanlarında çekilip daha çok sportif amaçlı kullanılmaya başlanmasının ardından sonra ortaya çıkmıştır. Günümüz teknolojisi kullanılarak yapılan yaylarla atılan menzil atışlarında Osmanlının kemankeşlerinin eriştikleri mesafelerin özellikle de Tozkoparan İskender’in 845,9 m lik rekorunun yanına dahi yaklaşılamamaktadır. Dünya’da ilk kez uluslar arası bir müsabaka da menzil atışları da müsabakalara dahil ediliyor. Bu konu da Türkiye Geleneksel Okçuluk Federasyonu’nu kutlamak gerek Osmanlı Puta’sından sonra Menzil atışını da bu müsabakalara sokmaları ciddi bir başarıdır. Danyang’da trafiğe kapatılmış nehir kıyısında ve dağların eteklerinde bir alanda gerçekleşen 500 m lik iki etaplı menzil atışını ünlü Macar yay yapım ustası Mónus József kazandı.
TEKNE TURU MUHTEŞEMDİ
Festivale katılan sporcularla nehir teknesini unutabileceğimi sanmıyorum. Danyang’ın 37 bin nufusuna rağmen devasa turizm yatırımlarına sahip olmasının ardındaki sır burada saklı işte dev kanyonlarda gözün görebildiği her yer yemyeşil ormanlarla kaplı. Doğaya sahip çıkılan bu yöre de turizm adına neye ihtiyaç varsa tesis edilmiş. Tekne de 35 ülke sporcusu arkadaşlıklarını derinleştirerek, ülkelerinden söz ederken, tekne de çalınan müzikler eşliğin de danslar edilip şarkılar söyleniyor.
AH SEUL SEN NE GÜZEL BİR KENTSİN
Ödüllere doymayan bir kente geldiğinizde görecekleriniz şüphesiz sizleri hayrete boğabilir.
Birkaç günlük Seul deneyimimden gördüğüm en önemli şey bu kent insana benzersiz tecrübeler sunan ve bütün merakları karşılayan çok yönlü ve 24 saat uyanık bir kent olduğu gerçeğidir. Modern cam, beton ve çelik mimarisiyle insanı cezbeden ve ahşap evler üzerine gölgelerini bırakan gökdelenler, yüksek teknoloji semtleri, tarihi abideler, tapınaklar, saraylar, geleneksel çay evleri, kenti çevreleyen taş manzaraları, güçlü bir Budizm geleneği, göz alıcı bir alışveriş dünyası, çok çeşitli kültür ve bu zengin mirasın işçinde kaybolan siz. Seul ziyaretinizin her anının bir maceraya dönüşeceğine garanti verebilirim. Seul ile ilk karşılaşmanız Incheon Uluslararası Havalimanı ile oluyor. Tasarım ve erişilebilirlik anlamında 2012’ye kadar üst üste dünyanın en iyi havaalanı seçilen bu modern yapı ve metro bağlantısı Seul hakkında ilk ip uçları aslında. Bizler kolayca konaklayacağımız ve İstanbul’daki Sultanahmet ve Taksim’in karışımı bir bölgeye İnsa Dong semtine geliyoruz. Bölge, Turistler için hediyelik Kore hatrıalarını ve ilginç Kore mutfağının lüx ya da sokakta sunulan şekliyle deneyimleyebilmeyi fazlasıyla sunuyor. Hemen hemen yürüme mesafesinde UNESCO dünya mirası listesinde yer alan tarihi eserler dev gökdelenlerin gölgesinde varlığını sürdürüyor. Dev alışverişmerkezleri ve Seul gece hayatının da en renkli yüzlerce barlar hep bu bölgede. İnsa Dong turistler için Seul de ekonomik olarak kalınacak, ve her türlü ihtiyacını rahatlıkla giderebileceği zengin seçenekli bir semt.
GÜLER YÜZLÜ İNSANLARINA HAYRAN KALIYORSUNUZ
Seul’ün en unutulmaz yerlerinden insa dong’taysanız sanat’ın merkezinde olduğunuzu bilmelisiniz. Burası Kore geleneksel kültür ve el sanatları odak noktasını temsil eder. Hanbokla (geleneksel giysi), Hanji (geleneksel kağıt), geleneksel çaylar, çanak çömlek ve halk el sanatlarının en özgün üretimlerini Insa-dong’ta yer alan binlerce mağazadan satın alıp, sevdiklerinize Kore hatırası armağan edebilirsiniz. Kore’de sanat hayatın en önemli parçalarından biri. İnsa-Dong bölgesi de sanatçılar sokağı ile ve tarihi mimarisi ile modern bir galeriyi aynı potada bütünleyen sanat galerisi ile cazibe merkezi konumunda. Seul’e indiğimde aklımda olan yegane şey sanat sokağını ve en azından birkaç sergiyi gezebilmekti. İnsa dong ta kaldığım hotelin hemen arka sokağında Seul’ün en eski saraylarından biri Unhyeongung Palace (Kraliyet aile sarayı) diğer yan sokakta sanatçıların dükkanları vardı. Bir turist için bundan şanslı bir yer olabilir mi?
İnsa dong sergi sarayına gittiğimde bir ilk gün sergisi olan “The Buddhist Art Exhibition” nun açılışına denk geldim. Koreli bir çok bayan sanatçının bir araya gelerek açtıkları sergi tek kelimeyle muhteşemdi. Kore minyatür sanatının görkemi görülmeye değerdi doğrusu. Sergide eserleri olan Kore’li sanatçılarla sohbet ediyor, anı defterlerini imzalıyorum. Sanatçılar kitaplarını hediye ediyorlar. Yan yana birkaç sanat galerisinde açık olan sergilerden Sanatçı Kim Boksoon’un Kore geleneksel minyatür sanatları sergisi dikkat çekiciydi. Bir diğer sergi de Ressam Kim Kyoo-Hyun doğa manzaraları çalışmalarını sergiliyor. Bir diğer galeri de Kore el sanatlarının en naif örneklerini görüyor sanata ayıracağınız bu zamandan oldukça mamnun kalacağınıza eminim.
SEUL’ÜN TARİHİ MEKANLARINDA KAYBOLMA ZAMANI
Kaldığımız hotelin hemen arka caddesinde yer alan ve Kore’de bulunan eski bir Kore kraliyet konutu olan Unhyeongung Royal Residence olarak da bilinen Unhyeon Sarayını görmek üzere rengarenk caddelerde yürüyorum. Saray eskiden İmparator Gojong’un Prince Regent Daewon-gun, 19. yüzyılda Joseon Hanedanlığı döneminde Kore kraliyet ailesinin ikametgahi olmuş. Prens Gojong 12 yaşına kadar burada ikamet yaşamış. Saray bir çok konuttan oluşuyor, gerçi sarayın bir çok bölümü eski Duksung Kadın Üniversitesi şimdi Unhyeon Anaokulu ve Byeolhadang Hanok Guesthouse olmak üzere kullanılsa da sarayın görkemini sunan çok geniş bir yapı grubu var. Sarayda kraliyet ailesi eşyalarının ve saray yaşamının mankenlerle sergilendiği müze bölümünün yanı sıra Sarayın bahçesinde kraliyet düğünlerine şahitlik etmiş bu mekanda o dönemi canlandıran tiyatro sahnesi var. Günün belli saatlerin de denk gelebilirseniz böylesi gösterileri de izlemiş olursunuz. Unutmadan sarayda kraliyet kostümlerinin benzerlerini kiralayıp üzerinize giydikten sonra (ben giyip dolaştım) sarayın koridorlarında hem bu kostümlerle fotoğraf çektirip hem de o dönemin havasını soluma imkanını da kendinize yaratabilirsiniz.
TURİZM OFİSLERİ GÜZEL ÇALIŞIYOR
Her adım başı turizm bürosu bulunan bölge de ayrıca İngilizce bilen özel giysili turizm görevlileri var. Her an rastlayacağınız bu kişiler size tarihi mekanlar, sokaklar, antikacılar, hoteller, ulaşım gibi hemen hemen her konuda yardımcı oluyorlar. Bu bir turistin kentin sokaklarını gezerken içini oldukça rahatlatıyor kendini güvende hissettiriyor.
TÜRKLER BURADA DONDURMACI OLMUŞ
İnanmayacaksınız ama Seul sokaklarında rastladığım üç Türk’te Maraş Dondurmacısı çıkmaz mı. Koreliler buralardan dondurma alabilmek için kuyruğa giriyor. Oldukça revaçta olmalılar ki, Türk bayrağı asılı 4 metre karelik minicik dükkanlarda Koreliler de dondurmacı açmış. Gel vatindis kokorece gel demeleri dışında sırıtan tek kısımları köreli olmaları. Hatta yarım yamalak Türkçeleri ile “nasılsin dondurmam kaymak” diye bağıra bağıra çakma Maraş dondurması satıyorlar. Türkiye hayranlığı her ne kadar Kore savaşına dayansa da 1950’li yılların o soğuk günlerinde kurulan dostluklar ve geçen zaman içinde Türkler ve Koreliler sıkı bağlar kurmuşlar. Türk hayranlığı had safhada… Seviliyoruz anlayacağınız buralarda. Fark ettim ki, Kore de kısa süre de köşeyi dönebilmek için, Türkiye de kokoreççi, Kore de dondurmacı olmak lazım.
ÖDÜLLÜ BİR KENT “SEUL”
Güney Kore’nin başkenti ve en büyük metropolü olan Seoul. 10 milyon kişiyi barındıran 2000 yıldan öncesine dayanan tarihi ile ödüllü bir kent. M.Ö. 18 yılında Kore’nin Üç Krallığı’ndan birisi olan Baekje tarafından kurulan Seoul, Joseon Hanedanlığı ve Kore İmparatorluğu döneminde başkent olmayı sürdürmüş. Şehrin metropol bölgesi Changdeok Sarayı, Hwaseong Kalesi, Jongmyo Tapınağı ve Joseon Hanedanlığı Anıtı olmak üzere 4 adet UNESCO Dünya Mirası alanına sahiptir. Kent, dünyanın en çok ziyaret edilen ulusal parkına da sahip Bukhan dağlarıyla çevrilmiştir. Guinness Dünya Rekorlarına sahip modern mekanlar arasında dünyanın en büyük üstü kapalı eğlence parkı Lotte World, dünyanın en uzun köprü şelalesi Moonlight Rainbow Fountain ve dünyanın en büyük sinema ekranına sahip Times Square CGV Starium vardır. K-Pop ve Korean Wave’in doğum yeri olan Seoul dünyanın en çok turist çeken kentlerinden biridir. Seul, 773.9 milyar dolarllık GDP ile 2012 yılında Tokyo, New York ve Los Angeles’ın ardından dünyanında dördüncü büyük metropol ekonomisi olmuş. Seoul 1986 Asya Oyunları’na, 1988 Yaz Olimpiyatlarına, 2002 FIFA Dünya Kupası’na ve 2010 G20 Zirvesi’ne ev sahipliği yapmıştır. 2010’da UNESCO tarafından World Design Capital ödülüne layık görülmüş.
En son İnsa dong ve yakın çevresinde geziyorduk değil mi? O halde Kore’nin tarihinde haklı bir üne sahip Joseon Hanedanlığı (1392-1910)nın izlerini sürmüş, Dohwawon sokakta yer alan ressamları ziyaretimizin hemen ardından. Kendimi kültür ve sanat ile yoğrulan cadde ve sokaklara bırakmışım buralar sanat için bir merkez olduğu bir gerçek. Ressamlar, esnaf ve sanat severler bu halk sanatları, seramik ve resim dolu benzersiz sokaklarda keyifle dolaşırken, bu sanat eserlerini de satın alma şansınız var. Ve en dikkat çekici yanı da cadde boyunca her adım başı bir kültürel etkinliğe rastlamanız. Örneğin sadece İnsa dong ta bir turda rastladıklarınız bile başlı başına anılar yumağı oluşturabilir. Benim bulunduğum gün Yeni Zelandalı HAKA dansçılarının gösterisi vardı, hemen birkaç adım sonra Afrikalı gençlerin gösterileri ki görülmeye değerdi. Birkaç adım sonra geldiğiniz minik meydan da geleneksel Kore müziğinin en seçkin örneklerini sunan sanatçıların sokak şovlarına ahitlik edebilirsiniz. Sokağın kullanımını öylesine zenginleştirmişler ki, her adımda sizi şaşırtan ve keyifle seyahatinizi geçirmenizi sağlamışlar.
Seul’ü gezmenin en kestirme yolu turizm bürolarından elde edebileceğin,iz alternatif kent ve yakın çevresini gezme haritalarından birini edinmekle olur. Örneğin tarihi tapınakları gezip görme, doğal çevre, sanat etkinlikleri gibi farklı alternatif seçimleri haritalandırmışlar birini tercih edip anılarınıza anı ekleyebilirsiniz. (Bunu belirtmeden geçmek istemem Seul de sadece sokak graffitilerini görmek adına bile gezi haritası var.) Ben yürüme mesafesindeki tarihi mekanlar ve tapınakları tercih edip haritamı aldım elime başladım adım adım Seul sokaklarında kaybolmaya.
İŞGAL EDİLEN TAPINAKTAYIM
1998 Yılında Budist rahiplerce 40 gün boyunca işgal edildiği dönemde dikkatimi çekmiş olan Jogyesa tapınağına mutlaka gitmeliydim. Bulunduğum bölge de ve zaten yürüme mesafesinde olan tapınak giriş kapısından itibaren tarihi ve çevre düzenlemesi ile büyülüyor. Gökdelenlerin gölgesinde Kore’nin en büyük ve görkemli Budist Tapınağında olmak heyecan verici. Tapınak Kore Budizminin baş tapınağı. ilk Joseon Hanedanlığı döneminde 1395 yılında kurulmuş; Tapınak Modern görünümüne ise 1910 yılında ulaşmış. Yüzyıllarca “Hwanggaksa.” Adı ile bilinse de 1954 yılında bugünkü “Taegosa” adı ile anılmaya başlanmış. Jogyesa Tapınağı Seul merkezde yer alıyor. Gyeonji-dong, Jung-gu bölgesinde yer almaktadır. Bahçesinde anıt ağaçların dibinde yer alan dua yazıcılara ölenlerinize dualar yazdırıp çiçek bahçesine duanızı dikebiliyor, tapınağa para bağışında bulunup, mum yakabiliyorsunuz. Günün her saati kalabalık olan mekan turislerin de en çok ziyaret ettiği yer.
ULUSAL HAZİNELERİNİ YERİNDE GÖRDÜM
Jogyesa Tapınağından ayrılıp gene yürüme mesafesinde Wongaksa Budist tapınağına doğru gidiyorum. Tapınak ve geniş bahçesini bugün devasa bir cadde ve yer altından geçen metro ayırsa da bu bölgede yer alan ve Korelilerin ulusal hazinesi olarak gözleri gibi korudukları 1465 yılından kalma 10 katlı taş Wongaksa Pagoda’ları ve gene 1471 yılında inşa edilmiş olan 16 m yükseklik ve 4 m genişliğindeki Kaplumbağa stelini mutlaka görmek gerekirdi ben de öyle yaptım. Kore de yer alan en eski tarihi eser olan pagoda kurşun geçirmez camlarla kaplı ve özel havalandırmaya sahip Tagpol Parkın da göbeğin de yer alıyor. Caddenin tam karşısında yer alan Wongaksa tapınağının bahçesi olan bu yer artık modern yapılaşmanın birbirinden ayırdığı iki ayrı mekan görünümünde. Modern Kore tarihinde önemli bir yeri olan Park ufak olsa da içinde barındırdığı değerler paha biçilemez. Gün boyu ziyaretçi akınına uğrayan mekan da bir başka önemli anıtta 1 Mart 1919 da Kore Bağımsızlık İlanın ilk okunduğu yer olması anısına dikilen anıtlarda burada. Koreli vatanseverleri temsil eden kabartma heykeller, Bağımsızlık Anıtı bildirisi ve Han Yong-un bir şiiri de buradaki anıtlarda yer almaktadır.
HER VEDA BİR SÖZ VERMEDİR “YENİDEN GÖRÜŞMEK ÜZERİNE”
Kore’de geçirilen günler özel anılarla doluydu. Her seyahatte gezilip görülen yerlerle vedalaşılır. Ama Kore inanın bana zor vedalaşılan bir ülke. Daha görülmemiş o kadar çok yeri ve güzellikleri var ki, umarım ömür olur da yeniden bu güzel ülkeye keyifli bir seyahatim olur. Ben Koreden güzel anılarla ayrılıyorum. Özellikle de Geleneksel Türk Okçularının başarısını ülkemize taşıyor olmanın haklı gururu ile. Türkiyemin bir çok yerinden geçmişin bu özgün ve köklü sporunu yaşatma çabalarından dolayı bir kez daha geleneksel okçularımızı kutluyorum. Kore de birlikte olmamızı sağlayan Türkiye Geleneksel Okçuluk Federasyonu Genel Sekreteri Ömer Koç’a, Konya’dan Dünya Şampiyonu Kemankeşimiz Hasan Koç’a, Mehmet Koç’a, Dilanur Küçüktepe’ye, Yozgat’tan Nadir Oflaz’a, İstanbul’dan Ali Yıldırım’a, Samsun’dan Civan Çelik’e, Sivas’tan Mehmet Şahin’e, Ankara’dan Derya Gürcan’a güzel arkadaşlıkları için, hala merak ettiğim ve cevabımı alamadığım sevgili Trakya Tarımın sahibi İlhami Özcan Aygün Kore’ye Tekirdağ’da üretilen tohum gönderiyor muyuz? Ve sevgili dost Haldun Güler, “her zaman daha uzakları bizlere anlatmalısın” öğüdün kulaklarımda her şey için teşekkür ederim iyi ki varsınız.
NE YEDİK NE İÇTİK?
Yediğin içtiğin sende kalsın neler gördün anlar bakalım denir ya, ben size neler yediğimden de kısaca bahsedeyim istiyorum. Kore restaurantlarında mutfakta genelde kadınlar çalışıyor. Bağdaş kurarak oturulan çık ahşap ağırlıklı geleneksel restaurantlar deneyimlenmeli. Kore de yemek yiyecekseniz meşhur Kimchi jigae denilen ve kansere de iyi geldiği söylenen çorbayla açılışı yapmanızı, bindaetteok denilen sebzeli pankek ile devam edecek bir lezzet serüvenine çıkmanızı tavsiye ediyorum. Kore de çok fazla yemek çeşitliliği var. Yoğun baharatlı ve kendine kas bir koku ve lezzeti var yemeklerin. İçecek olarak da Kore dizilerinde sık sık adı geçen Jinro Soju ( Pirinç likörü ya da rakısı) içebilirsiniz. (Minik bir detay vermem gerekirse Koreliler Soju’yu genelde bira ile karıştırarak içiyor.)Kore de biz Türkler gene hazırlıklı gelmiştik. Burada güzel yemekler yapıp yemedik mi? Bolca bolca yedik emeği geçen herkese teşekkürlerimle.
TK 88’İN SIRRINA GELİNCE
Yazımın taa en başında sizlere daha sonra bahsettiğim dediğim, Türk Hava Yollarının TK 88 uçuşuyla Seul Incheon Hava alanına gittiğimizden bahsetmiştim. Seul sokaklarında yürürken geleneksel okçularımızdan sevgili Derya Gürcan bana bir şapka hediye aldı. Bunda ne var demeyin Türkiye’ye şapka kafam da döndüm dönmesine de Atatürk Havaalanında aldığımız şapkanın üzerinde 88 rakkamının büyükçe yazılı olduğunu fark ettik. TK 88 ile Seul’e uçmuş, şapka da 88 ile Türkiye’ye dönmüştük. Böylelikle Kore anılarımıza da 88 böylelikle işlenmiş oldu. Teşekkürler Derya.
KORE SAVAŞINDA TÜRKLER
Kore deyince hepimizin aklına Kore Savaşı ve orada savaşan Türkler gelir. Mahalle sakinlerinden Koreli Kazım ağabeyimin anılarından dinlediğim Korede olmak ayrı bir heyecan. Burada şehid olanları rahmetle anarken Türkiye için de en önemli savaşlardan biridir Kore Savaşı. Kısaca tarihinden bahsedecek olursak; Güney Kore’deki ve Japonya’daki ABD varlığı Sovyetler Birliği ve K.Çin’i rahatsız ediyordu. Bu iki devletten destek alan K.Kore 25 Haziran 1950 tarihinde aniden saldırıya geçerek G.Kore’yi işgale başladı. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi K.Kore’ye karşı askeri müdahalede bulunma kararı aldı. BM’nin savaş çağrısına olumlu cevap veren Türkiye, Birleşmiş Milletler Kuvvetleri’ne bir tugay ile katıldı. Kurtuluş Savaşı’ndan beri savaş alanlarına girmemiş olan Türk askeri, Kore Savaşı’nda destan denebilecek kahramanlık örnekleri vermiştir. Bu savaş Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya alınmasında da çok önemli bir rol oynamıştır. Kore Savaşı’na 16 ülke askeri birlik ile 6 ülke ise tıbbi yardım araçlarıyla katılmışlardır. İlk kafilesi 25 Eylül 1950 tarihinde İskenderun limanından hareket eden, Tuğgeneral Tahsin Yazıcı’nın emir ve komutasındaki 5083 kişilik Türk Tugayı 18 Ekim 1950 tarihinde Kore’nin güneyindeki Pusan Limanına ulaşmıştır. Türk Tugayı iki gün sonra kuzeydeki Taegu şehrine intikal ederek BM Kuvvetleri’ne katılmıştır.Kore’de savaşan her tümenin bir kapalı ismi vardı. Türk Tugay’ına da North-Star (Kuzey Yıldız-Kutup Yıldızı) ismi verilmişti. Kore Savaşında Tugay’ımızın toplam zayiatı; 767 subay, astsubay ve er’dir. (218 şehit, 455 yaralı ve 94 kayıp) Kore de şehitlerimizin ruhlarına dualarımızı ediyor, geride kalan gazilerimize de uzun ömürler diliyoruz.
Seyahatle kalın değerli dostlar…
Nijat Ayvaz
Gezenti