Bir Dönemin Karanlık Yüzü: FETÖ Elebaşı Gülen’in Ölümü ve Ardından Yaşananlar
20 Ekim 2024'te Pensilvanya’da ölen FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in hayatı ve örgütünün faaliyetleri, yalnızca Türkiye’nin değil, küresel çapta birçok ülkenin hafızasında derin izler bırakmıştır. Yarım asra yayılan bu yapı; din, hukuk, emniyet ve eğitim alanlarındaki sızmalarıyla devlet içinde paralel bir yapılanmaya dönüşmüş, 15 Temmuz 2016'daki hain darbe girişimiyle de halkın iradesine kastetmiştir. Gülen'in ölümü, hem örgüt içinde hem de uluslararası düzeyde yankı bulurken, geride kalanlar için büyük bir ibret vesikası olmuştur.
20 Ekim 2024'te Pensilvanya’da ölen FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in hayatı ve örgütünün faaliyetleri, yalnızca Türkiye’nin değil, küresel çapta birçok ülkenin hafızasında derin izler bırakmıştır. Yarım asra yayılan bu yapı; din, hukuk, emniyet ve eğitim alanlarındaki sızmalarıyla devlet içinde paralel bir yapılanmaya dönüşmüş, 15 Temmuz 2016'daki hain darbe girişimiyle de halkın iradesine kastetmiştir. Gülen'in ölümü, hem örgüt içinde hem de uluslararası düzeyde yankı bulurken, geride kalanlar için büyük bir ibret vesikası olmuştur.
Dinî İstismar ve Ayetlerin Çıkar Amaçlı Yorumu
Fetullah Gülen, İslam'ı ve Kur'an ayetlerini kendi çıkarlarına göre yorumlayarak inananları manipüle etti. Vaaz kürsülerinde ahlaktan, merhametten söz ederken, perde arkasında küresel güçlerle iş birliği yapan bir yapının temellerini atıyordu. Gülen’in yıllar içinde inşa ettiği sistem, genç zihinleri ele geçiren, vicdanları baskılayan ve sorgulama yetilerini yok eden bir ideolojik hapishaneye dönüştü.
İnanç ve güven duygularıyla kandırılan birçok insan, bu yapının içine çekilirken bir nevi “hizmet” masalına inandırıldı. Ancak her geçen gün, bu masalın arkasında çıkar, güç ve hırs yattığı ortaya çıktı. Gülen’in sözde din âlimleri ve akademisyenleri, vicdan azabını hafifletecek fetvalar uydurarak mensuplarını kör bir itaat zincirine bağladılar. Dinî değerlerin bu denli istismarı, yalnızca inananların değil, tüm toplumun huzurunu zedeledi.
Devletin İçine Sızan Bir Kanser
FETÖ, 1960’lı yıllarda şekillenmeye başladı. Eğitim kisvesi altında organize olan bu yapı, özellikle 1980’lerden itibaren ordu, emniyet ve yargıya sızarak devlet içinde bir ur gibi yayıldı. İhanetin zirvesi ise 15 Temmuz 2016'da yaşandı. O gece, millet tanklara, tüfeklere karşı dimdik durarak darbecilere karşı zafer kazandı. Ancak bu hain girişim, Türkiye’nin demokrasisine ağır bir yara vurdu ve birçok masum insanın hayatına mal oldu.
Örgüt İçi Kaos: Ölüm Haberi ve Sonrası
Gülen’in ölüm haberi örgüt içinde panik yarattı. Örgütün liderliğinde bu ani kaybın nasıl duyurulacağı üzerine hararetli tartışmalar yaşandı. Ömrünün son yıllarında sağlık sorunlarıyla mücadele eden Gülen’in yanında bulunanlar, onun rahatsızlıklarını daha da ağırlaştıran ilaçları kullanarak ölümünün saklanamayacağı sonucuna vardı. Bu ölüm, örgüt üyelerinin aklındaki lider figürünü sarsarak dağılış sürecini hızlandırdı.
İbret ve Ders Çıkarmak Zorundayız
Gülen'in ölümü, tarihe karanlık bir dönemin kapanışı olarak geçse de, FETÖ’nün bıraktığı enkazı hatırlamak ve ders çıkarmak herkesin sorumluluğudur. Dinî ve ahlaki değerlerin istismarıyla yapılan her hareket, toplumsal barışa zarar verir. İnanç kisvesi altındaki yapıların maskelerinin düşmesi, tüm topluma, aklın ve bilimin yolundan ayrılmamanın önemini bir kez daha hatırlatıyor.
FETÖ’nün ve benzer yapıların yarattığı travmaların iyileşmesi zaman alacak. Ancak milletimizin güçlü iradesi, yaşananlardan ders çıkararak geleceğe daha bilinçli adımlarla yürüyecektir. Gülen’in ölümü, bizlere yalnızca bir şahsın değil, bir ideolojik yapının sonunu da hatırlatıyor. Bu son, milletimizin birlik ve beraberlikle karanlığa karşı verdiği mücadelenin bir zaferidir.
Karanlıkta saklanan hiçbir gerçek, ilelebet gizli kalmaz. Ve unutulmamalıdır: Adaletin terazisi er ya da geç mutlaka doğruyu gösterir.
4o