http://lambadakicin.com/wp-content/uploads/2022/12/reklamalani2.gif

Dünya siyaseti, uzun süredir küresel adalet, barış ve insani duruş kavramlarını yeniden tanımlayan bir dönemeçten geçiyor. İşte tam da bu noktada, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın izlediği dış politika çizgisi, özellikle mazlum milletlerin sesi olma noktasında dikkat çekici bir örnek teşkil ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sadece bir ülkenin lideri olmanın ötesinde, adaletsizliğe karşı duruşu ve zulme uğrayan halklara kucak açan yaklaşımıyla son yıllarda dünya gündeminde kendine özel bir yer edindi. Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Afrika’dan Güney Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada Erdoğan’ın insani diplomasi anlayışı, sessiz yığınlara umut olmuş durumda.

Filistin meselesinde gösterdiği tutum, Gazze’deki insanlık dramına karşı yükselttiği ses, Batı dünyasının çoğu zaman görmezden geldiği vicdani bir duruşu temsil ediyor. Erdoğan, “Dünya beşten büyüktür” sözüyle Birleşmiş Milletler sistemine yönelik en güçlü eleştirilerden birini yaparken, sadece Türkiye adına değil, adalet arayan tüm halklar adına konuştu.

Bosna’dan Myanmar’a, Azerbaycan’dan Somali’ye kadar uzanan sahalarda Türkiye’nin insani yardım politikası ve diplomatik girişimleri, son yılların en dikkat çeken barış çabaları arasında yer alıyor. Bu yaklaşımın merkezinde, Erdoğan’ın şahsi kararlılığı ve vicdani liderliği bulunuyor.
Türkiye içinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt kardeşlerimize yönelik ılımlı, bütünleştirici ve kültürel temelli yaklaşımı, iç barışın pekişmesine önemli katkılar sağladı. Etnik ya da mezhepsel farkları aşan bir “tek millet” anlayışıyla yürütülen bu politika, sadece siyasi değil, sosyolojik bir dönüşümün de temelini oluşturdu.

Barış ve kardeşlik çağrılarının sadece söylemde kalmadığı, altyapı yatırımlarından kültürel açılımlara kadar uzandığı bu dönemde Türkiye, hem iç hem dış politikada barış odaklı bir model ülke kimliği kazandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diplomatik vizyonu, sadece mazlum milletlerin sesi olmakla sınırlı kalmadı. İsrail–Filistin hattında kalıcı barışın sağlanması için yürütülen arabuluculuk çabalarında da Türkiye’nin ve Erdoğan’ın aktif rolü göz ardı edilmemelidir.
Taraflar arasında diyalog kanallarının açık tutulması, insani yardımların kesintisiz sürdürülmesi ve bölgeye istikrar getirecek diplomatik adımların desteklenmesi noktasında Erdoğan’ın gösterdiği liderlik, uluslararası kamuoyu tarafından da dikkatle izlenmektedir. Bu yönüyle Erdoğan, sadece Filistin halkının değil, bölgesel barışın da teminatı haline gelmiştir.

Nobel Barış Ödülü’nün temel amacı, dünyada barış, diyalog ve insanlık onurunun korunmasına katkı sunan isimleri onurlandırmaktır. Bu çerçevede bakıldığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politik vizyonu ve “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesiyle şekillenen duruşu, Nobel’in ruhuna en yakın lider profillerinden birini temsil etmektedir.

Bugün, çatışma bölgelerinde barışı, mülteci kamplarında umudu, mazlum coğrafyalarda sesi temsil eden bir Türkiye varsa, bu büyük ölçüde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çizdiği vizyon sayesinde olmuştur.

Dünya barışına katkı yalnızca diplomatik masalarda değil, vicdanlarda da ölçülür. Erdoğan’ın hem diplomasi hem insani değerler açısından sergilediği duruş, Nobel Barış Ödülü’nü hak eden bir liderlik örneği olarak tarihe geçmektedir.

Bugün hâlâ savaşların, sömürünün ve çifte standardın hüküm sürdüğü bir dünyada, Erdoğan’ın duruşu sadece Türkiye için değil, insanlık için de bir çağrıdır:
“Daha adil bir dünya mümkündür.”
Lambadaki Cin Nijat Ayvaz
KÜLTÜR VE SANAT
6 gün önceGÜNDEM
9 gün önceGENEL
9 gün önceGENEL
16 gün önceGÜNDEM
19 gün önceGENEL
20 gün önceGÜNDEM
21 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.